Teşbih (Benzetme)
Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden zayıf olanı nitelikçe daha üstün olana benzetme sanatıdır.
Benzetmede dört öğe bulunur:
Benzeyen (zayıf olan)
benzetilen (üstün olan)
benzetme yönü
benzetme edatı
Bunlardan ilk ikisi temel öğe; son ikisi yardımcı öğedir.
Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli
Garibanlar yolunuyor kaz gibi
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem
Gül yüzünde güller açar
Geceleri gölgem yollarda donar
Kar gibi kürürüm kendi gölgemi
Gözlerimiz kurşun elimiz bıçak
Severken öldürdük güzellikleri
Şiir bir cennet bahçesi
Girmeyene anlatılmaz
Şiir toprak kokusudur
Şiir damla damla sudur
Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Benzetme öğelerinin kullanılışına göre benzetme, çeşitlere ayrılır:
a. Tam Benzetme (ayrıntılı benzetme)
Benzetme unsurlarının tümü kullanılarak yapılan benzetmedir.
Ali aslan gibi cesurdur
Cennet kadar güzel vatanımız var.
b. Kısaltılmış Benzetme
Benzetme yönü söylenmemiş benzetmelerdir.
Sen de baban gibisin.
Nokta kadar ağzı vardı.
c. pekiştirilmiş benzetme
Benzetme edatı bulunmayan benzetmelerdir.
Aşk pırıl pırıl, ilâhî bir mumdur.
Yumuşak bir el olmuştu saçlarımda rüzgâr
Akşam, yol gibi gezer.
Sükûn su gibi dolar.
EDEBİ SANATLAR
d. Teşbih-i Beliğ (Güzel Benzetme, Yalın Benzetme)
Benzetme unsurlarından ikisi, temel öğeler, kullanılarak yapılan benzetmedir.
Dudaklarının arasından inci dişleri kendini gösteriyordu.
Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
Çihre gül sîne semen çeşm-i mukahhal nergis
Ceylan gözlüm.
Sırma saçlım
Gül yüzünde güller açar.
O adam tilkinin biridir.
Ölüdeniz Muğla’dadır.
2. İstiare
Bir sözü benzerlik ilgisiyle kendi anlamı dışında kullanmaktır. Yani bir kelimeyi kendisine benzeyen başka bir varlığın yerine kullanmaktır.
Benzetmenin asıl öğelerinden (benzeyen-benzetilen) biriyle yapılan benzetmedir.
İkiye ayrılır:
a. Açık İstiare
Kendisine benzetilen öğe ile yapılır. Benzeyen öğe kullanılmaz.
Gökyüzünün kandilleri (yıldız) yanmıştı
Bir med zamanı gökyüzü kurşunla (bulut) örtülü
Havada bir dost eli (rüzgâr) okşuyor tenimizi
Doya doya sevemedim kuzumu (çocuk)
Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın
Ey gonca (sevgili) bu cemiyeti her dem mi sanırsın
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece”
Aslanlarımız bu maçta da iyi mücadele etti.
b. Kapalı İstiare
Benzeyen öğe ile yapılır, kendisine benzetilen söylenmez. Ama benzerlik yönü ya söylenir ya da anlaşılır.
Her kapalı istiarede aynı zamanda bir teşhis sanatı görülür.
Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi. (insan; boynu bükük, tanıyor)
Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut (üzüm; salkım salkım)
Ahmet, kükreyerek rakibinin üzerine saldırdı. (aslan; kükreyerek)
Bükün boynunuzu bayraklar bükün. (insan; bükün boynunuzu)
Çamlar hüzünlü, yollara düşmüş söğüt çınar (insan; hüzünlü, yollara düşmüş)
Yedi yıl süren hikâyemizi dinlemiş ihtiyar çınardan. (insan; ihtiyar)
c. Yaygın İstiare
Benzeyenle kendisine benzetilen arasındaki birden çok benzerlik ilgisi sırasıyla anlatılarak benzetme yapılırsa buna yaygın istiare (temsili istiare) denir. Ama iki unsurda biri söylenir. Bu yönüyle yaygın benzetmeden ayırt edilir.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Burada insan (ruh) bir “sessiz gemi”ye benzetilmiş, dünya da bir “liman” olarak değerlendirilmiştir.
3. Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması)
Benzetme amacı güdülmeden bir sözün, aralarındaki ilgi dolayısıyla bir başka söz yerine kullanılmasıdır. Bu sanatta benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay, netice-olay gibi ilgiler vardır. yani bunlardan biri söylenerek diğeri kastedilir.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl (bayrak)
Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek. (yağmur; çünkü yağmur bereket getirir)
Ayağını çıkarmadan girebilirsin. (ayakkabı)
Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor. (Ankara’daki siyasiler)
Orhan Veli’yi okur musun? (eserlerini)
Sobayı yakmak. (içindeki odunu)
Feneri yakmak. (içindeki fitili)
Sınıf ayağa kalktı. (öğrenciler)
Anadolu hepinize hınç, şüphe ve emniyetsizlikle bakıyor. (Anadolu halkı)
O günlerde Konya’nın nasıl yaşadığını ve ne düşündüğünü bilemiyoruz. (Konya halkı)
4.KİŞİLEŞTİRME(TEŞHİS)
İnsan dışındaki varlıklara insanda bulunan özellikleri kazandırma.
-Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Göğün mağrur bakışlı bulutları
5. İNTAK(Konuşturma)
İnsan dışı varlıkların konuşturulmasıdır.
Sordum sarıçiçeğe\Sen beni bilir misin?
Çiçek dedi derviş baba\Sen Yunus değil misin?
Dolap niçin inilersin / Derdim vardır inilerim.6. TENASÜP (UYGUNLUK)Anlamca birbiriyle ilgili olan sözcükleri bir arada kullanmaktır.Yine bahar geldi, bülbül sesindenSada verip seslendi mi yaylalar
Çalınsın saz, keman, santur, kanun hoş makam ileOkunsun şarkılar dil besteler mahurdan sadâlarla
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır
7. MECAZIMÜRSEL (Ad Aktarması)
Bir sözü benzetme amacı gütmeden başka bir sözün yerine kullanmaktır. Ad aktarmasında çeşitli anlam ilişkileri vardır.
İç-dış ilişkisi
Çaydanlık kaynıyor. (çaydanlıktaki su kastediliyor.)
Tabağını bitirmeden sofradan kalkma. (Tabaktaki yemek kastediliyor.)
Keseme uygun bir ev arıyorum. (Kese söylenmiş, içindeki para kastedilmiş.)
Parça-bütün ilişkisi
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal (Bayrağın bir parçası olan hilal söylenerek bayrak kastedilmiş.)
Marmara’da her yelken uçar gibi neşeli. (Yelken geminin bir parçasıdır.)
Neden-sonuç ilişkisi
Gökten bereket yağıyor. (Berekete yağmurun bir sonucudur.)
Ölüm indirmede gökler. (Bomba ölüme yol açar.)
Sanatçı-eser ilişkisi
Necip Fazıl’ı okudun mu? (Necip Fazıl’ın eserleri)
Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta. (Cemil Bey’in eseri)
Yer -insan ilişkisi
Bu hayalle uyur Bursa her gece. (Bursa’da yaşayanlar)
8. MÜBALAĞA (Abartma)
Sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi gerçekte olduğundan daha büyük veya daha küçük gösterme sanatıdır.
Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır.
Gözyaşım değirmeni yürütür.
9. TEZAT
Aynı varlığın, olayın, durumun birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmek ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaktır.
Ağlarız gülünecek halimize
Hiçbir ses sessizlik kadar haykırmıyor kulağıma
Hiçbir renk gecenin karanlığı kadar
10. TECAHÜLİARİF (Bilmezlikten Gelme)
Anlam inceliği oluşturmak için, bilinen bir gerçeği bilmiyormuş gibi anlatma sanatıdır.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz
11. TENASÜP (Uygunluk)
Aralarında anlam bakımından ilgi ve uygunluk bulunan sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır.
Terziye kumaş gelmiş düşünür ki ne kese
Ölçtü biçti baktı ki ne cep olur ne kese
Bahar mevsimidir hemdem-i saba olalım
Gül ve dost kokusuyla âşinâ olalım
Biz biliriz işimizi işimiz kimseden sorulmamıştır
Kılıçla, topla, tüfekle, mızrakla
Başımız bir kere eğilmemiştir
12. HÜSNİTALİL (Güzel neden bulma)
Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini, gerçek nedeninin dışında hayali, güzel bir nedene bağlamadır.
Güzel şeyler düşünelim diye
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar
13. KİNAYE (Değinmece)
Bir sözü hem gerçek hem gecaz anlama gelebilecek şekilde kullanma sanatıdır. Kinayede asıl anlatılmak istenen mecaz anlamdır.
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın
Usta, çırağın elinden tuttu.
Gülü seven dikenine katlanır.
14. TEVRİYE (İki anlamlılık)
İki anlama gelebilen bir sözü her iki anlamını da düşündürecek biçimde kullanma sanatıdır.
Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek (Bu dizelerde “ben” kelimesi hem vücuttaki siyah noktalar hem de 1. tekil kişi anlamında kullanılmıştır.)
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
15. TARİZ (İğneleme, dokundurma)Söylenen sözün ya da kavramın, gerçek ya da mecaz anlamı dışında tamamen tersini anlatma sanatıdır. Bir başka deyişle, birini küçük düşürmek onunla alay etmek ya da iğnelemek için sözün ters söyleyerek amacımızı belirtmedir. Örneğin; randevusuna geç kalmış kişiye “Aman ne kadar erken geldiniz” diyerek onu iğnelemiş oluruz. Bir kişinin tembelliğini anlamak için de “ Bu ne çalışkanlık! Dersek “tariz” yapmış oluruz.
“Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden” (Eşref)Ters Öğüt DestanıBir yetim görünce döktür dişini,Bozmaya çabala halkın işiniGünde yüz adamın vur ser leşiniBir yaralı sarmak için yeltenmeHer nereye gidersen eyle talanıÖyle yap ki ağlatasın güleniBir saatte ki ağlatasın güleniEl bir doğru söylerse inanma (Huzun)
Bu dörtlükte şair, okuyucuya öğüt veriyor. Yetim hakkını yiyen, halkın işini bozan, çevresini kırıp geçiren, kimseye yardım etmeyen birisini öğütlüyor. Ancak, dikkat edilirse şairin asıl amacı bunların tam tersinin doğru olacağını anlatmaktır. Şair, bu dörtlükte söylenenlerin tersini anlatmak istiyor.
16. İRSALİMESELŞiir ya da düzyazıda, konuya uygun düşen atasözlerinin kullanılmasıdır. Böylece düşüncenin daha da inandırıcı olması sağlanır.
Dünyada ahrete gidip gelmemekOlmasa iktiza eder ölmemek“Balık baştan kokar”, bunu bilmemekSeyrani gafilin ahmaklığından
Bu dörtlükte, 3. dizede “balık baştan kokar”, atasözü dörtlüğe uygun biçimde söylenmiş ve irsalimesel sanatı yapılmıştır.
17. TELMİH (Hatırlatma)
Söz arasında, geçmişteki bir olaya, kişiye, inanca işaret etmek onu hatırlatmaktır.
Gökyüzünde İsa ileTur dağında Musa ileElindeki âsâ ileÇağırayım Mevla’m seni
18. LEFF -Ü NEŞR (Açma ve Yayma)
Bir beytin birinci dizesinde en az iki şeyi söyleyip,ikinci dizesinde bunlarla ilgili benzerlik veya karşıtlıkları verme.
-Gönlümde ateştin gözümde yaştın
Ne diye tutuştun,ne diye taştın.
Bahçıvan güller ekmiş
Dikeniyle bahçeye
Burada bahçıvan 2. dizedeki bahçe ile ilgilidir.
Gül sözcüğü de 2. dizedeki diken ile ilgilidir.
Dolayısıyla bir leff-ü neşr sanatı yapılmıştır.
Buy-i gül taktir olunmuş, nazın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mal olmuş sana
(Buy-i gul: Gül kokusu; Hoy: Ter, Dest-mal: Mendil)
Bu beyitte, birinci dizedeki “buy-i gül”, ikinci dizedeki “hoy(ter)” ile: yine birinci dizedeki “destmal (mendil)” ile ilgi kurulmuştur. “Gül kokusu” ter: “naz”da “ucu işlenmiş mendil” olarak düşünülmüştür. Böylece “leff-ü Neşr” sanatı yapılmıştır.
İlk bakışta tenasüp sanatına benzerse de şekil kullanış bakımından farklıdır. Tenasüpte sözcükler gelişi güzel sıralanır. Leff-ü Neşrde birbirine denk düşürülen sözcükler belli bir sıraya göre düzenlenir.
Baran değil, şafak değil, ebr-i seher değil
Göz yaşıdır, ciğer kanıdır. Dud-i ahtır.
19. TEKRİR (Tekrar, Yineleme)
Söze güç kazandırmak için, belli sözcüklerin düzyazıda ya da şiirde yineleme sanatıdır.
Vur, aşkın ve Hak’kın zaferi için
Vur, senden bak dünya bunu istiyor;
Bu dizelerde, “Vur” sözcükleri yinelenerek “vurmak” eylemi anlamca güçlendirilmiş, tekrir sanatı yapılmıştır.
Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Dedim daha var mı dedi ki yok yok
Bu dizelerde “dedim, dedi” sözcükleriyle teknir sanatı yapılmıştır.
Kaldırımlar ıstırap çekenlerin annesi
Kaldırımlar içimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar duyurur sükun içinde seni
Kaldırımlar içimde uzayan bir lisandır.
20. NİDA (seslenme)
Söze söyleyişle (nazım ve nesirde) coşku katmak için ünlem görevli sözcükleri sıkça kullanmaktır. İlk bakışta tekrir sanatına benziyor. İşlevsel olarak tamamen farklıdır. Nida ya yalnız ünlem ve seslenme sözcükleri kullanır. Tekrir de ise her sözcük kullanılabilir.
Sen ey Kars’lar, Antep’ler, Erzurum’lar, Maraş’lar
Dördünden bir ikisi şehit düşen kardaşlar
Ey zeybekler, seymenler, dadaşlar diyarı hey!
21. İSTİFHAM (Soru sanatı)
Duygu ve düşüncelerin daha etkili olabilmesi için soru biçiminde anlatımdan yararlanma sanatıdır. Amaç soru sormak değil, okuyucunun dikkatini devamlı kılmaktır. İlk bakışta tecahül-i Arif sanatına benzerse de birbirinden apayrı sanattır.
Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı
Benim de mi düşüncelerim olacaktı
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
22. RÜCU (Cayma, dönme, vazgeçme)
Önceden söylenen sözden cayma ya da birbiriyle çelişir görünen düşünceleri ileri sürmektir. Rücu sanatına önceki söylenenlerden vazgeçmek anlamı yoktur, tersine önceki söylenenleri geliştirme amacı vardır.
Erbab-ı teşaür çoğalıp şair azaldı
Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı
(Erbab-ı Teşaür Şiirle uğraşanlar)
Ferda senin, dedim beni alkışladın
Senin değil ferda sana vediadır. (emanet)
23. TERDİD (Beklenmezlik)
Bir olayı, bir düşünceyi beklenmedik bir biçimde sonuçlandırarak okuyucuyu şaşırtmayı amaçlayan bir sanattır.
Dişin mi ağrıyor?
Çek kurtul
Başınmı ağrıyor?
Bir çeyreğe iki aspirin
Verem misin?
Üzülme onunda çaresi var
Ölür gidersin!
24. KAT’I (Kesiş)
Anlamın daha da etkili olması için sözü yarıda kesme sanatıdır.
Gün, öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki dünya
Yaşadıkça
Akşam öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki akşamda ay
Ayda kadın…
25. CİNAS
Seslen aynı, anlamları farklı sözleri bir arada kullanma sanatıdır. Yani sesteş sözcüklerin ayrı ayrı anlamlarda kullanılmasıdır. Cinaslı sözcükler daha çok manilerde kullanılır.
Al beni, ele beni
Kül edip ele beni.
Seveceksen kendin sev
Sevdirme ele beni.
“Beni kül edip elekte ele” ve “Beni ele (başkasına) sevdirme.” diyerek ele sözcüğünü iki ayrı anlamda kullanarak cinas yapmıştır.
Her nefeste eyledik yüz bin günah
Bir günaha etmedik hiçbir gün ah
Bu beyitte “günah ve gün ah” sözcükleri cinaslıdır.
Hey oynayan yavrular
Ağaçta kuş yavrular
Ellerin derdi biter
Benim derdim yavrular
Bu dörtlükte “yavrular” sözcüğü, 1. dizede gerçekten “yavru”, 2. dizede “kuşun yavrulaması”, 4. dizede “derdin çoğalması” anlamında kullanılarak cinas sanatı yapılmıştır.
Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz, kışım yazıma
26. AKİS
Cümle ya da dizedeki söz sırasının bir öncekinin tersi olarak düzenlenip tekrarlama sanatıdır.
Basit oldu mürekkep,mürekkep oldu basit
Mecaz oldu hakikat,hakikat oldu mecaz.
27. SECİ (İç Uyak)
Düzyazı cümleleri içinde ya da sonlarında yapılan uyaklara seci denir. Divan edebiyatının süslü düzyazı örneklerinde secilere bolca rastlanır.
Alimsin, ilmine gayet yok. Kadirsin kudretine nihayet yok. ( Sinan Paşa)
Ey gözlerin nuru,gönüllerin süruru;başımızın tacı,dil ehlinin miracı…